?>

Avukat Adil bey in ilk dava öyküsü

Müstemir yetki” denilen “bize özel” bu saçma uygulamanın doğurduğu sonuçlar, sadece biz avukatların değil, hak ve hukukun çiğnendiği 80 milyonun önemli güncel sorunu...

Av. Öztürk YAZICI

8 yıl önce

Ortaöğrenim yıllarında Hollywood filmlerinde izlediği Polis-Savcı-Hakim-Avukat figürlerinden, Jürili, sorgulu mahkeme seanslarından, hele Avukatların “itiraz ediyorum sayın Yargıç”, “Deliliniz yok, Müvekkilimi serbest bırakmak zorundasınız sayın memur” repliklerinden, Avukatların bir gökdelenin New York manzarasına hakim toplantı odalarında masaya ayaklarını uzatıp kahvelerini yudumlayıp ardından lüks arabalarına binip uzaklaşmalarından oldukça etkilenmişti bizim stajyer Adil.Evet ben Avukat olmalıyım, idealimdeki meslek bu, demiş lise sıralarında. Dilim dönüyor, zeki ve başarılı biriyim. Hak ve hukukun savunucusu olacağım diyerek Hukuk Fakültesini iyi derece ile kazanmış, dört yıllık Hukuk eğitimini de aynı başarıyla tamamlamasını bilmişti.Sonrasında bir yıllık stajının ardından Avukatlık ruhsatnamesini hak ve hukukun tecellisine dair Baro Başkanımın konuşmalarının ardından törenle almış , annesinin çıkınında biriktirdiği üç beş kuruşa biraz da banka kredisi ekleyerek ilk Avukatlık bürosunu aile eş ve dostlarının katılımıyla mütevazi bir şekilde açmıştı. 2005 yılında açtığı ofisinde gelen ilk dava bir sigorta tazminatı davasıydı. Müvekkillerinin kısa bir süre önce vefat eden babaları için sigorta şirketinin poliçeye göre ödemesi gereken tazminatı ödemek istememesi nedeniyle sigorta şirketi aleyhine birkaç yüz bin liralık dava açtı. 2005te açılan davanın ilk duruşması 2006 yılına sarkmıştı. Davaya bakacak hakimin emekli olacak olması ve sürekli sağlık raporu alması nedeniyle “müstemir yetkili” yani, o hakim yerine geçici yetki verilen başka hakimlerin” yerleşik geleneğe göre bir başka mahkemeye ait olan dava dosyasının kapağını açmak istememesi nedeniyle iki yıl görülemedi. Meslektaş Adil bey , iki yıl boyunca her duruşmaya takım elbisesi, traşlı yüzü, yeni cüppesi ile gitti. Her defasında da Mahkeme kapısından canı sıkkın biçimde geri döndü. Emekliliği yaklaşan hakimin daha fazla aylık maaş alacak olması, Sağlık raporlarıyla oyalanarak iki sene boyunca mahkemeyi bloke ederek kilitlemesi, kaybolan haklar ve hayatlar, sinirler, stresler, mahkemede biriken 900 küsur dava dosyasından, her şeyden daha önemliydi. Sonunda Hakim bey emekli oldu. Yerine gelen hakim göreve başladı. Ancak gelen hakimin eşi rahatsızdı. Daha sonra o da emekli oldu. 2005te açılan dava dosyasına bakabilecek hakimin fiilen göreve başlaması 2010 yılına sarktı. Ancak, talihsizlikler zinciri bitmedi. 31.12.2010 tarihinde dosyaya bakan hakim o yılın istatistiklerinde çok karar çıkarma telaşesi ile BEŞ DAKİKASINI AYIRDIĞI DOSYADA acelece davanın “usulden” reddine karar verdi. Avukat adil bey şaşkın ve üzgündü. Neyse ölüm yok ucunda temyiz ederim Yargıtay bozar bu hatalı kararı derken, temyiz işleminde de dosya ilgili Yargıtay dairesinde tam iki sene raflarda bekledi. 2012 yılının Ekim ayına Temyiz duruşma günü geldi. Yargıtay dairesi kararını 2013 yılının Nisan ayında açıkladı. Karar hatalıydı ve bozulmuştu. Sigorta avukatı bu kez de tashih karar istedi. Dosya bir kez daha Yargıtaya gitti ve bu kez “çok çabuk bir şekilde” ! bir yıl sonra döndü.Mahkeme 2014 Eylülde dosyayı yeniden ele alacaktı ki. Eyvah ! Hakim emekli olmuş, mahkeme kalemi tüm Avukatlardan “Avukat olarak özel mazeretim var duruşmaya katılamayacağım” türünden yazı istiyordu. Avukat Adil şaşkındı, özel mazereti yoktu. Mahkemenin kendisinden bir yerde “sahte olarak nitelenebilecek içerikte” bir belge istemesine anlam veremedi. Kalem katibi “ama Avukat bey tüm hakimler yıllardır bu yöntemi kullanıyor veri verin Allaşkına” cevabını aldı. Dayanamadı strese, mecali yoktu mücadeleye. Attı imzayı milyonlarca diğer meslektaşı gibi. Ertesi gün telefonu çaldı. Arayan müvekkiliydi. “Nooldu Avukatım? duruşmaya girmemiş mazeretim var demişsiniz, zaten dokuz sene oldu davayı açalı dokuz adım yol gidemedik, hani davaya gireceğinizi söylemiştiniz, bir de duruşmalara katılmıyorsunuz! Avukat Adil bey oturduğu koltuğa gömüldü. Anayasa Mahkemesi beş yılı geçen, uzayan davalarda taraflar Adil Yargılama hakkının ihlali gerekçesiyle tazminat kararı veriyordu. Ancak bu davayı da açıp beş yıl sonra çıkacak olan 10 bin lira tutarındaki tazminat, müvekkilini ne derecede mutlu edebilirdi? Acı acı düşündü. Avukat Adil beyin ilk davası “görülmeye” (pardon, görülememeye) halen devam ediyor. Daha 2016 yılında kurulan istinaf mahkemeleri nedeniyle davaya bakan hakimin İstinafa tayin olması meselesi ve Yargıtayda davalara bakmaya ara veren ve görevlerimize son verilecek mi endişesiyle bekleyen, bu nedenle de dosyalara el at(amayan) yüzlerce yargıtay hakim ve savcısının durumunun netleşmesi beklenmekte. Müvekkilleri mi ? Onlar, Adil beyin “iyi bir Avukat seçimi olmadığını” düşünmekteler. Evet, sevgili okurlarım. Belki Adil bey hayali bir figür. Ama milyonlarca vatandaş ve on binlerce meslektaşım meslek yaşamları boyunca bu figürün yaşadığı bu tarz sistem bozukluklarının kurbanı bilesiniz. Üstüne vazife olmayan şeylere zaman ve para harcayan bu sakat adli sistemimiz, yaşadığımız bu bilgi çağında bu çözümü çok basit olan kördüğüme maalesef henüz el atmış değil. Bu kadar da olmaz ! diyorsanız , bu yazıyı avukatınıza okutun. Bu olayların tamamı, hatta fazlası adli sistemimizde hemen her gün yaşanmakta. İlaveten, https://www.baroturk.com/avukatlar-durusma-bekliyor-adliyelerde-neden-hakim-olmadigini-bakanlik-aciklasin-22632h.htm Baro haberlerinin yer aldığı bu linki de ziyaret edip bu isyanı okuyabilir değerlendirebilirsiniz. Çünkü “müstemir yetki” denilen “bize özel” bu saçma uygulamanın doğurduğu sonuçlar, sadece biz Avukatların değil, hak ve hukukun çiğnendiği 80 milyonun önemli güncel sorunu. Saygılarımla.

YAZARIN DİĞER YAZILARI