14 Mayıs 2023’ün ardından neredeyse yüzde doksanlık sandığa gitme oranıyla, büyük olgunluk ve güven içerisinde tüm dünyanın (gerçekten kıskandığı) bir seçim günü geçirildi. Bu gerçekten de övünülesi manzarayla, memleketimiz ve insanımızla samimi şekilde gurur duymalıyız. Emeği geçen yüz binlerce alın teri sahibine de teşekkür borçlu olmalıyız.
Siyasi anlamda öteden beri savunduğum gibi, sandık başına giden seçmenimizin “önemli bir kısmının” yine ve yeniden kendisini, hayat görüşünü tam anlamıyla ifade edecek bir siyasi tercihte bulunabilmekten mahrum olduğu söylenebilir. Pek çok vesileyle dillendirmişimdir, esasen demokrasimiz bugünkü formu ile “çeyrek demokrasidir.” Demokrasi seviyemizin çoğunluk tercihine sahip olunmakla da uzak yakın ilgisi yoktur. Demokrasi, hukukun, adaletin, yaşamın, çeşitliliğin, başkalarının özgürlüğü alanına taşmayacak temel hak ve özgürlüklerin vücut bulduğu, devletin ve devlet görevlilerinin halka hizmetle mükellefiyetinden başka rolü olmadığı, sosyal, medeni, siyasi ve hukuki yönleri çok derin bir kavramdır.
Demokrasideki “çeyrek seviyemizi” zirvelere çekebilmenin ilk koşulu halkın eğitim, ekonomi, sosyal manada muasır seviyeyi yakalamasıyla bunun nimetlerini anlayabilecek, içselleştirebilecek seviyeye ulaşmasıdır. Siyasi, dolayısıyla normlar ve uygulama tarafı da öncelikle ırkçı dinci mezhepçi başta olmak üzere tüm anti demokratik illegal terör düşünce ve unsurlar uzağına erişirsek (inşallah) evvela toplum barışıyla üretime refaha odaklanıp başta Anayasamız olmak üzere tüm mevzuatı ve uygulama anlayışını sağlam hak ve özgürlükler teminatlarıyla donatmak hedefi olmalıdır. Gerçi Avrupa ve dünyada son zamanlarda demokrasinin önünde göç, jeopolitik veya iç sorunlar, çeşitli korku ve engeller nedeniyle aşırı sağ ya da sol dikta eğilimlerin güçlenmesiyle zaman zaman demokratik gelenek ve yapılar kısmen zedelenmektedir. Yine de perspektif olarak hedef halkın refahı özgürlüğü gelecekse, bizim için “çeyrek porsiyon demokrasi” muasır medeniyet hedefi anlamında elbette yeterli değildir. Sonuç olarak parti yönetiminin seçtiği kişiler meclise girebilmekte, “milletin vekili” olacak kişiyi bugün “millet seçememektedir.”
28 Mayıs sonrası; sandıktan her ne sonuç çıkarsa çıksın, özellikle iktidar sahiplerinin önünde pek çok alanda yaşamsal sorumluluk ve ödevler mevcuttur. Memleketin şu anki görünüm ve karnesi üç aşağı beş yukarı bellidir. Makro ekonomik alanda kamu bütçesindeki gelir gider farkları kötü sinyallerle doludur. Para finans dünyasındaki çalkantıdan bir an önce çıkmalıyız. Halk çoğunluğunun ekonomik geliri ile sürdürmek zorunda olduğu günlük yaşam keza daha da eksiye, kötüye gitmektedir. Döviz, fiyatlar, kira, üretimdeki zorluklar ham madde temini başta olmak üzere meseleler yığılıdır ve acil çözümler beklemektedir.
Yine adalet dünyası neredeyse felçtedir, hukuk yaşamı da demokrasimiz gibi “çeyrek” işlemektedir. Mahkemelerin iş yükü, istinaf ve temyiz sürelerinin yılları değil ömrü alması, tarafsız bağımsız güven verecek bir yargı sisteminin içeriye dışarıya yeterli derecede güven verememesi en önemli sorunların başındadır.
Eğitim dünyamız da iç açıcı halde değildir. Üretim ve refahın şartı teknoloji anlamında da toplumsal farkındalık sorumumuz mevcuttur. Tüm gösterge ve olgular ortaya koymuştur ki, temel sorunlarımızın çözümü ve toplum refahı ancak teknolojik üstünlüklerle nitelikli üretim ve katma değeri yüksek ihracatla mümkündür.
Mesela “çip üretim dünyasında” son birkaç senede yaşananlar dünya üretim haritasını şekillendirecektir. Bu gerçeklikten hareketle dünyada bugün çip üretim savaşları başlamış hatta hız kazanmıştır. Ülkemizde ise Katar Üniversitesi’yle ortak girişim adıyla lansmanı yapılan bir ön çalışma dışında elle tutulur ciddi bir girişime rastlayamadım.
Keza tarım ve hayvancılıkta kamunun ve tepeden ferde kadar her kesin ve kesimin sorumlulukları ödevleri vardır. Ödevler düzgün yapılamadığı için eti bugün 300-500 liralardan soğanı bilmem kaç liralardan temin edebiliyor millet. Düzensiz sığınmacıların doğurduğu sosyolojik ve ekonomik keza jeopolitik vizyon ve sorunlar, sağlıklı yapılaşma ve kentleşme, iç güvenlik, hayvan ve çevre hakları, önümüzde acil ve öncelikli olan depremzedelerimizin gündelik yaşamı ve gelecekleriyle ilgili endişe ve sorunları...
Her biri diğeri kadar önemli pek çok irili ve ufaklı yaşamsal sorunların içinden çıkacak gücümüz fazlasıyla var. Yeter ki Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün muasır medeniyet hedefi ve devrimlerine ve Anayasamızın sarsılmaz ilkelerine sahip çıkarak, kenetlenerek çalışalım.
Zira Atatürk ve arkadaşları, doğru dürüst hiçbir kaynağın bulunmadığı paramparça bir iklim/toplum içinden üstelik iç hainlerin de üstesinden gelerek vizyonuyla dünyada parmakla gösterilen hakikaten kıskanılan bir örnek Cumhuriyet yarattı. Bizler de siyasi mülahazalar içerisinde boğulmadan, bölünmeden çalışarak üreterek Cumhuriyetimizi muasır medeniyet seviyelerine çıkarmayı muhakkak ki i başaracağız. Kendisinin dediği gibi, “Muhtaç olduğumuz kuvvet damarlarımızdaki asil kanda” ama ortak akılla arayarak.
Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız vesilesiyle 19 Mayıs 1919’a Bandırma vapurundakilere ve o vapurdaki vatansever ışığı hissedenlere en derin saygılarımla.