Hukukçuların katkı sağlayıcı olduğu yerli-yabancı değişik web platformlarının çoğunda varım. Mesleğe aşktan sanırım, sabah gözümü açtığımda bizlerin başından geçen olayları ve tecrübelerini öğrenmeye bakarım.
Yerli sitelerde avukat, hakim, savcı, noter ve diğer meslek arkadaşlarımızın yaşadıkları, kendilerine aktarılan ya da gözlemledikleri olaylar, hukuk ve hukukçu gözü ile paylaştıkları, kimi zaman nüktelerle, çeşitli nüanslarla kişiler ya da olayları “ti”ye aldıkları bu sayfalar çoğu zaman hayat dolu.
38 yıllık hukukçu olarak hâlâ bilgiye, tecrübeye yeniliklere, aç ve aşık biri gibi hissettiğimden olsa gerek; açlığı gidermenin yollarından biri olarak bu sayfalar zengin bir ziyafettir ve tüm genç hukukçulara öneririm.
Benzerlerinde de görüldüğü gibi görüş ve düşünceler aşırıya kaçıp, ölçüler kaçtığında kıyametler kopmuyor değil. Olguları “siyah-beyaz” olarak görmedikçe, objektif oldukça; tartışmalar öyle ya da böyle çözüme bağlanıyor. Yerli sayfalarda paylaşılan durumlar, davalar, olaylar ülkenin içinde bulunduğu hali de özetler gibi. Sadece bu haftadan birkaç özet geçeyim.
Bir meslektaşımız İstanbul’da İzale-i Şuyu (taşınmaz malda ortaklığın giderilmesi) davası açmış, ilk duruşması Temmuz 2025 tarihine verilmiş. Bu durumda davanın bitmesi ve netice vermesi 2029’ları gösteriyor. Haklı biçimde bu nasıl iş, bunu müvekkillerime nasıl izah ederim noktasında, isyanlarda. Halbuki bu, davalar arasında en basit şekilde çözüme bağlanabilecek türden bir dava. Normal bir düzende, belgeleri dosyaya getirten tecrübeli bir hakimin karar verme aşamasına ulaşması en çok bir ay sürmeli.
Diğer meslektaşım, bir gözünü kaza sonucu kaybeden işçinin Avukatı. Davayı dört sene önce açmış ve halen devam ediyor. Bitmesi, istinafı, temyizi 2028’lerde nihayetlenecek gibi. O da artık böyle giderse dava almayacağım, alamayacağım, ömrüm yetmeyecek bitirmeye diyerek isyan ediyor.
Katılan avukatların hemen tamamı, istinaf mahkemelerine giden dosyaların pek çok dairede 3-5 yılda geri gelmediği, bu durumun kanıksandığı, mahkemelerin dilekçelere cevap vermediği, herhangi bir tarih öngörmedikleri, Yargıtay’a giden özellikle ceza davalarının orada 7-8 yıl unutulmaya mahkum olduğu, artık bir dosyanın-davanın 10 yıl - 20 yıl süre almasının kanıksandığından şikayetçi.
Özellikle son yıllarda hakim savcıları yenilenen, siyasallaşması, hesap vermemezliği ile öne çıkan, etkinliği, hızı, kalitesi çokça tartışılır hale gelen yargımızın “imdat” sesi verdiği çok açık; ve bu gerçek hemen herkes ve her kesim tarafından dillendiriliyor. Sayfalarda paylaşılan daha binlerce sistemsel şikayet. Dillendiriliyor da, ne oluyor? Sorunu çözmesi gerekenler, bu sorunlara “normal”, “olağan” gözüyle bakıyor; işlerin “olağanını” sorgulamıyor.
Böyle olunca da, yani hukuk işlemeyince, ekonomi de işlemiyor. Ekonomi işlemeyince vatandaş mutsuz. Bu zincir iyi anlaşılamıyor. Ortalık hukuk dışı yöntemler ve davranışlara kalıyor. Hukukun üstünlüğü zedeleniyor.
İşlerin olağan versiyonu yerine, “bu böyle olur” “bu hep böyleydi” “ama öyle olmaz” düşüncesinden çıkış yapıp; “neden” diye sormak, “hukukun üstünlüğü ve hızlı yargı” için doğrudan ve kısaca “en doğrudan ve etkin şekilde nasıl çözebiliriz” diye harekete geçmek gerekiyor.