İnsanlık, mağara yaşamından bu yana toplu yaşama geçip de kurallarla yönetilmeye başladığından beri, adalet kavramını arar ve sorgular olmuştur.
Adalet sadece hukuk kavramı değildir. Hatta felsefi yanı daha ağır basar. Psikoloji bilimi, sosyoloji, hatta tıp dahil pek çok bilim dalının inceleme alanı olan “kutsallık” mertebesinde bir kavramdır.
Adalete en kolay yol ile en kısa ve en ucuz şekilde en sağlam ve sürdürülebilir bir sistemle ulaşabilmek de, çağlardan beri her mertebede dillendirilmiş, kitaplar, yasalar, rejimler yapılmış ve yıkılmıştır. Gerçekten üzerine milyonlarca kitap yazılsa sığmayacak kadar zor bir mefhumdur adalet. Neye göre? Kime göre?
Bir o kadar da kolay bir kavram esasen.
Bugün hukuk dünyasında kişiler arasında ortaya çıkan menfaat çatışmaları, giderilemeyen anlaşmazlık ve oluşan uyuşmazlıklar; hemen her yerde klasik yöntemle hakim önünde bir “dava” ile çözülür.
Nesiller öncesinde bile bu durumun yarattığı sorunlar insanlık tarafından keşfedilmiş ve alternatif çözüm yöntemleri üzerinde kafalar yorulmuş.
Gelinen noktada felsefi anlamda gelişmiş dünya; vatandaşlarını, kişileri, ekonomik iştirakleri, hukuk uyuşmazlıklarının çözümü için dava yönteminden ziyade müzakere yöntemini teşvik ve zorlayarak anlaşmaya teşvik etmeye, arabuluculuk gibi kurumlarla bir yandan tarafların kendi çözümlerinin hayata geçirilmesine, tahkim türü yöntemlerle de diğer yandan hız, uzmanlık ve mahremlik sağlayarak mahkemelerin iş yükünü de azaltmaya, sonuç olarak kaliteli ve süratli bir şekilde adalete ulaşmaya kafa yormuştur.
Ceza sisteminde ise şimdilik elimizde alternatif çözüm olarak uzlaşma sistemi mevcuttur. Ancak istenen amaçlara ulaşılmaktan henüz çok uzaktır.
Ülkemizde de bu yöntemler, her ne kadar bazıları uzun süredir “ismen” var olsa da, henüz gelişme aşamasında.
Adli yani bildiğimiz “dava” sisteminde görülen davaların ise çok pek çok türünde “süre” açısından durum tam bir felaket. İstanbul’da açılan bir kiracı tahliye davasının henüz ilk duruşması bir yıl sonraya verilmekle, vatandaşa daha ilk günden adaletsiz bir adalet mekanizması görüntüsü veriliyor. Bu durumda vatandaş da haklı isyan ve sorgulara giriyor.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin etkin ve yaygın olması, davaların tek celsede ve süratle görülmesi mümkün. Ancak bunu istekli şekilde yaşama geçirebilecek karar vericiler, uygulayıcılar aranıyor.
Adalet, teşkilata süslü binalar yapmak demek değildir. İçinde HAK, HUKUK ve ADALET eksik olursa, o süslü binaların kıymeti n’olur ki?