Başlarken ; Yine hukuktan girelim ; Hukuk ve Hukukçular , yaşamın her alanıyla ilgilidir.
Başta temel insan hakları, barınma, gıda, temel ihtiyaçlardan doğan haklar özgürlükler, kişilik hakları, aile, sorumluluklar. Devam edelim, kamusal yapı, genel ekonomi, yerel ekonomi, mikro & makro büyüklükler istatistik ve dengeler , üretim, ihracat, ithalat, şirketler, kurum-kuruluşlar, çalışanlar ve çalıştıranlar dünyası, bankacılık, finans, kredi sektörü, sermaye piyasaları, sektörel durum ve hareketlilikler, eğitimden kimyaya, gıdadan otomotive uzanan yelpazede tüm sektörlerin durum ve davranışları, basın, medya, toplum ve sektörler, tüketici açısı ve hukuku, uluslar arası dinamik ve ilişkiler, yurtta dünyada bilimsel ve teknik gelişmeler, yerel sorunlar, çevre, kültür san’at dünyası, Hayvan hakları,,, Hukukun , her birinin içinde hatta hücresinde bulunduğu bu kapsamlı büyük dünya, paragraflar ve sayfalara sığmaz.
Hukuk ve hukukçu, tümüyle yaşamın hemen tüm alanlarıyla ilgili olma, güncelleme, fotoğrafı görme, düşünce yöntem ve çözümlerini geliştirme ihtiyacı ve zorunluluğu içinde bulur kendini.
Çünkü hukuk , tüm durumlarla, davranışlarla gelişmelerle çözümlerle kurallar normlar dünyasında iç içedir.
Hep yazar çizeriz ya ;
Kural ve davranışlarıyla “güçlü” bir hukuk sistemi ve onu daim kılan güçlü hukuk zihniyeti olmadan muasır insan ve medeniyet başta olmak üzere , güçlü bir ekonomiden, sosyal yapıdan, adaletten, gelişmişlik denilen özlemlerden ülkülerden bahsetmek zordur diye.
Bu noktadan yine ekonomiye yumuşak geçiş yapalım ; Hangi göstergelere bakılırsa bakılsın, her tür gelişmenin temeli , hukuktan sonra Ekonomi. Ekonomik anlamda gelişmeyle nihayetinde rahata erebilmemiz için de an itibarıyle ve özetle ; “verimli, etkin- katma değerli üretim ve ihracattan” başka yol gözükmüyor gibi.
İstikrarlı, güçlü, güvenilir bir hukuk sistemi ve donatılı-ilkeli hukukçular , üretim treninin rayları, amiri, alınteri ve fikriyle çalışanları, patronuyla üreten ve ticaretini yapanlar da trenin lokomotif vagonları dersek yanılmış olur muyuz ? Şirketler de bu çerçevede vagonlarını temsil eder mi ?
Sahaya, diğer fasla geçip, kurtuluş reçetemiz olan “katma değerli üretim ve ihracatı” mümkün kılacak olan ülkemiz şirketlerinin nicelik , nitelik gibi foroğraflarına ,istatistiklere bir göz atıp kısaca derlemek isteyelim.
Resmi kayıtlarda 750 bin civarı şirket gözükmekte ülkemizde . Pastanın büyük dilimi Limitedler 600 bin sayısıyla , 100 bini aşkın da Anonim Şirketler, çok çok istisna sayılabilecek ölçekte de gerisi Kollektif ve Komantid şirketler. Ancak bu sayının ancak üçte birinin bildiğimiz anlamda faal olduğu, 300-400 bin şirketin tabeladan öte gitmediğini , tablonun bu yüzünün de pek parlak olmadığını not edelim. ( irdelenmesi gereken Feci bir ölü şirket oranı )
Yine çok ilginç ; şirket sayılarının içinde seksen bin’ e yaklaşan doğrudan yabancı şirket olduğunu da belirtelim. Bu sayıların faal/ gayrı faal istatistiklerine şimdilik ulaşamıyoruz zira denetim araştırma eksik.
Aile şirketleri elbette yaklaşık %97 oranlarında. Ortaklığı-paylaşmayı, birlikte üretip ekip olarak değer ve üretim yaratmayı yeterince beceremediğimiz gerçek. Çağımızda Start-up gibi modeller keza Halka arz, fon toplama yoluyla şirketlerin büyüyebildiği bir realite ancak aile şirketlerinin geneline, yerleşik kültürümüze bunu gel de anlat.
Tüm fiyakasına rağmen hisseleri Halka arz edilen şirketlerimizin sayısı 400’e yakın. Hindistan bu konuda başı çekiyor 5.000’in üzerinde ve Amerika’da 5.000’le ona yaklaşıyor, Almanya 800 lerde ama unutmamak gerek onlarda en kafadaki her hangi birinin salt yıllık arge -ürge harcamaları bizim tüm şirketlerin değerini sol cebine koyabilecek cinsten.
Sonuçta ; İçte ve dışta sayı nitelik ve niceliklere, istatistiklere basit şekilde göz atılıp mukayeseye girişildiğinde çıkan mesaj ya da uyarı şu oluyor ; Şirketlerimizin nitelik nicelik fotoğrafı da bir yerde ekonomilerin aynası.
Türkiye Yüzyılını gerçekten kurma yolu ve arzusundaysak Türkiye yüzyılını mümkün kılacak en önemli ekonomik organ olan şirketlerimizin nicelik nitelik ve kalitesini de bu hedef ve hayale mümkün hale getirmek gerek. Burada da yine yasa koyucuya ve uygulamaya çok büyük ödevler düşüyor.
Saygılarımla