2023 yazının ortasına vardığımız şu günlerde, kira ilişkileri sıkıntılı mı sıkıntılı. Mülk sahipleri ile konut/işyeri kiracıları arasında kıyasıya pazarlık, kıyasıya çekişme devam ediyor.
İnsan ve toplum ahlakının baş belası olan fiyat istikrarsızlığı – enflasyon, sadece ahlakın değil hukuk düzeninin, adalet fikriyatının da temellerini sarsmış durumda. Bir merkez bankamız var ki, en önemli görevi fiyat istikrarı. Sebep sonuç dediler, deneyler yaptılar, çizdiler bozdular; sonuçta fatura seçim sonrası yine üretene ve vergi mükellefi millete kesildi.
Yüzde 25 yıllık zammı (haklı biçimde) hazmedemeyen ev sahibinin yapabilecekleri sınırlı. Kiracısını öyle “ha” deyince çıkarma hakkı yok. Sözleşmedeki kira süresinin de otomatik uzadığını bilmeyen kalmamıştır.
Ellerinde tahliye taahhüdü olan mülk sahipleri (yani hukuk deyimiyle “kiraya verenler”) bir nebze şanslı. Ancak bu taahhüt, kanunen, evin tesliminden sonra düzenlenmiş olmak zorunda.
Bakın millet neler yapıyor. Uygulamada, kiracıdan imzalı tahliye taahhüdü alınırken, tarihler açık bırakılır. Yahut taahhüt noterden düzenleniyorsa, kira sözleşmesi bir ay geriden yapılmış gibi yapılarak, tahliye taahhüdüne geçerlilik verilmeye çalışılır. Bu oltayı yutmayacak hakkını bilen kiracı da, vereceği taahhüdün geçersizliğini ispat için farklı türlü tespitler yaparak gardını alır.
Bunlar gibi bin atraksiyon, satranç tahtası hamleleri, bir diğerini izlemekte. Tahliye taahhüdü ile tahliye istemek de, bir başka çetrefilli iş. Öyle yarın sabah tahliye edemiyorsunuz. Sulh hukuk mahkemeleri, tahliye taahhütnamelerinin davalarıyla dolu. Usulde ufak bir hata yapıldı mı, gitti o taahhütname. Adli sistem zaten “error” veriyor. Basit davaları bile 2-3 yıla yaymamak, işten değil.
Tahliye taahhüdünde konudan bir haber diğer eşin durumu nedir? Bu konuda geçenlerde ekranımıza düşen bir Yargıtay kararı da hayli ilginç.
Kiracı bir aile, sözleşmeyi ya erkek ya da kadın imzalamış. Bu durumda kim imzaladıysa kiracı sıfatı onda ve borçlardan o sorumlu. Örnekte, koca tahliye taahhüdü imzalıyor. Kiraya veren de tahliyesini sağlamak için icraya başvuruyor. Dava dışı kadın, davaya müdahale ederek burasının aile konutu olduğunu ve tahliye taahhüdüne/tahliyeye rızası olmadığını belirtiyor. Yargıtay nihai kararda aile konutu şerhini tapuya bildirmeyen eşin alternatif olarak da kiraya verene göndereceği ihtarname ile aile konutu bildirimi yapmayan diğer eşin tahliyeyi durduramayacağına hükmediyor.
Alınacak ders/sonuç, karı-kocadan birinin, diğer eşin imzaladığı kira sözleşmeleri için kiraya verene “aile konutu” bildirimi yapmasında yararlar var. Hele boşanma-ayrılık gibi benzer aile içi yaşanacak çekişmeli durumlarda diğer eşin kiracılıktan zarar görmemesi, kapı önüne konulması, bu şekilde engellenebilir.
Başa dönersek, kira hukukunun baştan aşağı düzenlenmesinde yarar, hatta “zorunluluk” var.
En basitinden tüm kira sözleşmeleri Noter-Arabulucu gibi hesap veren güvenli kurumlarca yapılmalı. Bu sayede düşük kira bildirimlerinden devlet de vergi anlamında büyük kayıpları önler, boş tarihli sözleşmeler dönemi de kapanır. Yanı sıra ülkemizde hukuk dava dosyalarının ekseriyetini alan kira ihtilafları gibi uyuşmazlıklar için arabuluculuk kurumunun pek işe yaramayacağını düşünenlerdenim. Tahkim ve yedek hakimlik müessesesini geliştirmek varken, neden somut bir getirisi olmayacak işler için milyarlarca para-zaman-emek harcanır merak ediyorum.
Bitirirken; kiracının da, kiralayanın da, Hoca Nasrettin fıkrasındaki gibi haklı olduğu, haksızlık iklimini yaratanların ise hiçbir şeyden sorumlu olmadığının acı teşhisiyle, herkese sabır diliyorum.
Saygılarımla.