USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Adli sistemimiz ve yaklaşan istinaf

23-02-2016


Adalet sisteminden hemen tüm halklar şikayetçidir. Dünyanın neresinde tam adalet var derseniz ? “Cennettedir sanırım” diye samimi bir cevap verebilirim.
Gerek bizim adli sistemimiz ve gerekse dünyanın diğer asli sistemler de zaten “tam adalet” öngörmüyor, bu imkansız. Tüm mevzuat, tarih, hukuk bilimi ve hakim görüş , baştan kabulle zaten böyle bir ütopyayı sağlamak üzerine kurulu değil.
Felsefi olarakta böyle bir kavram mümkün değil çünkü “adalet” denen şeyin kişiye, zamana, bakış açısına göre göre değişken subjektif bir kavram olduğu malum. Misalen işçi işçeren davalarında verilen sonuç tazminat kararları işverene göre adil değil, işçiye göre hak. Hele boşanma davalarında iki tarafta her zaman yüzde yüz haklıdır verilen kararlar ise taraflarca daima adaletsiz olarak nitelenir.
Öncelikle itiraf edeyim. Türk adli sistemimiz diğer sistemlerle kıyaslandığında aslında “fena durumda” değil.
Cânım ülkemi adli uygulamalar bakımından da bir çok Avrupa ülkesinde bile mumla aradığımızı söylersem ileri gitmiş olmam. Bugün, parçalanan doğu bloku ülkelerinde haklar teminat altında değil, adil yargılamadan henüz bahsetmek mümkün değil. Yunanistanda meslektaşlarımızla, orada yaşayan Türklerle görüşmelerimizde de bizim sistemin bir çağ ileride olduğunu söylesem yanılmış olmam. Almanyada özellikle büyük şirketler çarpık ve gücü kollayan Tahkim vs. müesseselerle maça üç sıfır galip başlamaktalar. Bu ülkede ceza davalarında hukukçu olmayan vatandaşların verdikleri kararlar bazan fecaat neticeler üretiyor. Amerikanın bir çok eyaletinde tazminat davaları gibi davalar işi çığrından çıkarmış, yargıçlara avukatlara güven neredeyse sıfıra yaklaşmış.
Özetle , 93 yıllık Cumhuriyet ve öncesi Osmanlı sosyal yaşam kültüründen gücünü alan Türk adli sistemini küçümsememek gerekiyor.
Cumhuriyet döneminde yasa koyucu TBMM yasaları, alt mahkemelerin ürettikleri milyonlarca kararlarla birlikte Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi yüz yıllık kurumların on binlerce farklı konuda ürettiği içtihatlar, Avrupa Birliği yolunda özellikle yeni kurum olan Anayasa Mahkemesinde üretilen demokratik hükümler, AİHM kararlarının tanınması, tüm bunlar kül olarak ele alındığında ve tabii ki siyasi manzara arz eden veya gizli - açık güçlerce tesirli olarak adlandırılan tüm kötü örnek uygulama ve kararlara rağmen (Ki adalete en büyük darbe bu tarz siyasi ve güç+çıkar çevrelerince verilmiştir.) tüm bunlara rağmen adli sistemimizi küçümsememiz gerektiğini, altını çizerek belirtmem gerek. Aksi fikirdeyseniz gidin Yunanistana gözaltı ve tutuklama/yargılamalara, din adamlarının fonksiyonlarına bir göz atın, gidin Romanyada bir alacak davası açın veya Norveçte alacağınızın peşine düşün, New Yorkta tazminat davası ile karşılaşın derim.
İşte, adli sistemimize Temmuz 2016da şimdi yeni bir mahkeme türü geliyor.
İSTİNAF MAHKEMELERİ NEDİR?
İstinaf mahkemelerinin işlevlerine dair bilinmesi gereken bir çok gerekli detayları ilerleyen haftalarda ele almayı düşünüyorum.
Ancak yerel mahkeme ve temyiz mahkemesi olarak bilinen sistemimizin araya istinaf girmesiyle ikili üçlü sisteme dönüştüğünü, Temmuz 2016dan itibaren İstinaf Mahkemelerinin dosyayı yeniden inceleyip gerekirse yeniden yargılama yapıp maddi hususları da inceleyip yeni bir karar verebileceğini, dünyada geniş / dar olarak ikiye ayrılan sistemden dar sistemi benimsediğimizi, istinafın aslında bir temyiz yolu olmadığını, karar düzeltme (tashihi karar) yolunun bu mahkemelerle birlikte tarihe karışacağını , Yargıtaydaki iş yükünü azaltacağını ama amacın hukuki ve maddi denetim yapılarak daha adil kararlar üretilmesi olduğunu, ilk mahkemelerin istinaflar kurulduktan sonra kararlarının istinafta bozulmaması için daha dikkat ve özen sarf edeceklerini, Yargıtayın amacına özüne dönecek sadece hukuk denetimi ve içtihat mahkemesi olarak faaliyet göstereceğini, yeni vakıaların ileri sürülememesi, talep sonucunun genişletilememesi ve değiştirilememesi, ıslah yapılamaması, karşı dava açılamaması, davaya müdahalede bulunulamaması, davaların birleştirilememesi, yeni delillere dayanılamaması, kuralları gözetildiğinde istinafın yeni bir yargılama da olmadığını, istinaf başvurusunun koşulları yoksa reddine, koşullar varsa bozma veya onama değil “ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak” yeni hüküm kurulması gibi kararlar üretebileceğini, istinaf kararlarının Yargıtayda temyizinin (belirli sınırlarla) mümkün olduğunu, Yargıtay bozmasından sonra verilecek yerel mahkeme kararının ise artık istinafa gitmeyip istisnai olarak direkt temyiz mahkemesine gideceğini,
Şimdilik bu özet hususları belirtmekle yetinelim.
Saygılarımla...

EKOHABER

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?