Evet ya da hayır kartlarını sandığa koymamız istenecek.
Milletin, ideoloji ve siyasetten uzak milyonların kafası karışık. Evetçiler gerici hain; hayırcılar bir başka türlü vatan haini ilan edildi bile. Ortası ise zaten yok bunun. Mesela, ben şu maddelerin 16sı uygun ama ikisini sakıncalı buluyorum deme imkanı yok.
Özetle kötü bir seçim bu. Tepelerde yüz yıllardır tasarlanan bir aldatmacadır gidiyor. 1982 referandumu da böyleydi. Pek çokları da. 82de milletin yüzde 97si Anayasanın tamamına Evet demedi, bir an evvel Anayasal normal düzen arzulandı, arada Cumhurbaşkanı Kenan Evreni ve diğer bir çok hükmü kabul etmekten başka tercih verilmedi milli iradeye.
Aklıma kulüp kongrelerinde gerçekleştirilen mali genel kurullar düştü. Bilançolar oylamaya sunulur. Kabul edenler etmeyenler. Eller neye göre kalkar iner? Eller bilançodaki kalemlerin doğruluğu yerindeliği, dengesi ibrası için değil, tabii ki. Siyaseten desteklenen bir kişi veya grup için ya da sahadaki futbola, ligdeki sıraya, kulübün genel başarı durumuna göre inip kalkan eller. Oy kullanan binlerce üyenin yüksek tahsillileri de dahil yüzde biri bile bu bilançoları bırakınız değerlendirmeyi, okuyamaz, fotoğrafı göremez durumdayken bilançoya evet ya da hayır denilerek bu bilinen, yazıp oynadığımız tuluatlarla, samimiyetten uzak oylamalarla güya demokratik gerek, ve tabii yasal zorunluk yerine gelmiş olur.
Misaldeki gibi, 16 Nisanda Anayasamızdaki 18 madde değişikliği oylamaya sunulacak. Tartışmalara bakıldığında ideolojik kavga ve çekişmeler oylamayı mecrasından çıkarmaya yetiyor artıyor bile.
Kısaca toparlayayım. 16 Nisanda Evet dersek, başbakanlık kalkacak. Cumhurbaşkanı bakanları belirleyecek ve başında olduğu bir kabine yapacak, süper yetki ve görevleri olacak. Meclis, Kanun yapmakla ve diğer görevlerle meşgul olacak. Yasama ile yürütme organı birbirinden ayrılacak özetle. Cumhurbaşkanının aldığı yetkiler oldukça fazla, denetleme ve ceza sorumluluğu prosedürleri ağır. Tüm kıyamet burada kopmakta. Geçmişte temel insan haklarına yönelik yine Anayasa ve yasaların delinmesi suretiyle hayli eleştirilen liderlik ve uygulamalar görev ve yetkiler artırılınca haliyle geleceğe yönelik endişeleri de artırmakta.
Temel soru şu, Ya Cumhurbaşkanı bu yetki ve görevleri etkin bir şekilde istismar edip demokratik temel hak ve hürriyetleri fiilen yok ederse? Bu teze antitez olarak sunulan iktidar çevresi argümanı da istikrarın, gücün önemi, cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmiş olması dolayısıyla böyle bir istismar ve hataya düşmeyecekleri. Bu eksende yürüyen tartışma 16 Nisanda noktalanacak.
Gelelim son dönemlerdeki OHAL KHKlarına.
Kanunilik ilkesi sıkı bir hukuk devleti ilkesidir. Anayasamıza göre OHAL KHKlarının düzenlenmesinde bunların en azından 1983 tarihli OHAL kanunu 4 ve 9 maddelerine dayanması şarttır. Maalesef KHKların arkasında onları meşru kılacak kanun hükmü bulunmamaktadır. Bu benim bir hukukçu olarak açıkça gördüğüm resim. Birisi aksini bana ıspatlarsa ona minnet ve özür borçlu olacağım. Anayasamız 148e göre OHAL KHKları Anayasa mahkemesine de götürülememektedir. Ortada kilitli bir durum vardır. Şu anda maalesef meclis bir yerde devre dışıdır. Kanun yapıcı meclise kanun yapmak için bir yerde gerek görülmemektedir zira OHAL ile ilgisi olsa da olmasa da tüm hususlarda Bakanlar Kurulunun imzaladığı KHKlar peşi sıra devreye girmekte, bunlar Anayasanın emrine rağmen meclise derhal getirilmemektedir.
Özetle, referandum sonrası demokrasimiz şöyle olacak böyle olacak endişe ve söylemlerini bir yana bırakıp bugünkü halimize bakalım. Hangi demokrasi Allah aşkına! Bakanlar Kurulunun çıkardığı KHKlarla akşamdan sabaha her mevzuda kanun gücünden de yüksek icraatlar, kurallar ertesi sabah hayata geçebiliyorken mevcutta korunacak hangi Anayasadan veya demokrasiden bahsedilebilir? Soralım bakalım en basitinden seçilmiş meclisinden geçmeyen kurallar ve kanunlarda (KHK) milli irade nerededir ?
İstismardan korkar iken mevcut Anayasamız bu yönüyle istismara kapalı mı sanki? Hali hazırda hukuk devleti ve kanunilik gibi vazgeçilmez ilkelerin bile korunamadığı bir Anayasamız var ve bundan daha korkunç olanı da yok aslında.
Yakın zamanda maruz kalınan darbe teşebbüsü, Fetö belası, bölücü terör belası ile Ortadoğudaki hareketlenmeler çerçevesinde millette duyulan yüksek güvenlik ve istikrar ihtiyacı, demokrasi, hukuk devleti ve diğer vazgeçilmez ilke ve hakların hayati önemini bir yerde ötelemiş durumda. Ancak tarihte de sıkça görüldüğü üzere bu ötelemelerin kısa sürmesinde yarar var, uzadıkça iyi sonuçlar üretmemekte.
Sonuç olarak ne evet ne de hayır, hukuk, ekonomi, sosyal, medeni ve bir çok alanda ileri seviyede tahta oturtacak.
Sanırım ihtiyacımız olan, temel hakları ve kuralları KAĞITLARA değil BEYİNLERİMİZE kazımayı öğrenmek, yanı sıra da bu ileri seviye hak ve kuralları uygulayabilecek, taşıyabilecek ileri götürecek eğitilmiş, üreten nesiller inşa etmek.
Saygılarımla.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?