USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Küresel ısınma ve iklim değişikliği uluslararası siyasi ve bilimsel arenada tartışılıyor…

23-05-2017

Biliyorsunuz, dünyanın siyasi liderleri 2015 yılı sonunda Paris'te toplandı ve insanlığın karşı karşıya olduğu doğa felaketini, Küresel Isınma ve İklim Değişikliğini, frenleme yolunda Paris Antlaşmasını imzaladılar. Barack Obama da bu antlaşmayı ABD adına imzaladı ve atmosfere bıraktıkları CO2 miktarını azaltacaklarını taahhüt etti. Ancak ABD adına yaptığı bu taahhüdü Kongrenin onayını almadan yapmış olması bugün tartışılıyor. ABD'nin yeni Başkanı Donald Trump ise görevinin 100.gününü tamamladığı bu günlerde konuyu gündeminin ön sıralarına yerleştiriyor ve Paris Antlaşmasındaki Obama'nın imzasının, Kongre onayı olmadığı için geçersiz olduğunu, kendisinin de böyle bir taahhüdün ülke ekonomisine ve düşük gelirli Amerikalılara zarar vereceği görüşünde olduğunu vurgulayarak, bu antlaşmayı yok sayabileceğini söylüyor. Antlaşmanın imzasından sonra, Birleşmiş Milletlerin küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadele programlarına aktarılan ABD desteklerini geri çekmeyi de planlıyor.
Geçen kış aylarında Çin'in Shangai kentindeki oluşan yoğun hava kirliliğini, halkın yüzlerine maske takarak sokağa çıktığını izlemiştik TV haberlerinde. Çin yönetimi bu hava kirliliğinin sadece insan sağlığını tehdit etmediğinin, küresel ısınma ve iklim değişikliğine neden olacağının farkında varıyor ve CO2 salınımlarını yavaşlatma planını uygulamaya sokuyor.
Aslında dünyanın birçok noktasında bu değişimin çok etkin biçimde ürünleri yaşanıyor, Güney Kaliforniya'da geçen yazdan bu yana oluşan kuraklık, gene Güney Kaliforniya dahil, dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen Tsunami kasırgaları gibi doğa felaketleri insanlığın önündeki, boyutları ölçülere sığmayacak büyüklükteki tehlikenin yüksek sesli habercileri oluyor…
Dünyanın siyasi ortamlarında bunlar konuşulurken, bilim dünyası çok daha hassas biçimde bu değişimleri yakından izliyor ve uluslararası medyaya şu bilgileri akıtıyor, gelin bir göz atalım;
Küresel Isınma ve İklim Değişikliği hakkında ister bilgimiz olsun, ister böyle bir olgunun farkında bile olmayalım, yer küre üzerindeki buzulların erimekte olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz ve önümüzdeki sıcak yılların oluşumundan da kendimizi soyutlayamayız.
İşte insanlığın önündeki bu acı gerçeği masanın üzerine yatıran National Geografic Magazine, dünyanın doğa olayları üzerinde çalışan, fikir üreten birçok bilim insanını ve üniversiteleri bir araya getirdi ve konunun üzerinde odaklanmalarını sağladı. Ve bu beraberlik, ellerindeki gözlemlere dayalı bilgilere oturan aşağıdaki senaryoyu onlara ürettirdi.
Bugün yerküre üzerinde, dağlarda, göllerde, okyanuslarda, kutuplarda oluşmuş ve yerleşmiş kar ve buz kütleleri, küresel ısınma nedeniyle, tamamı eridiğinde deniz seviyelerinin, bugünkü durumunun 65m üstüne çıkacağını hesaplıyorlar. Küresel ısınmanın ana kaynağının ise, atmosferdeki CO2 miktarının artışı olduğunda hemfikirler. Özellikle atmosferde oluşan CO2 tabakalarının kutuplar üzerine yayılmasının, buzulların erime hızını artıracağını varsayıyorlar. Bu oluşumun, atmosfer içindeki CO2 miktarının 500ppm'i aşmasıyla hızlanacağını, kutuplar üzerindeki buzulların binlerce yıllık ömürlerinin son bulacağını hesaplıyorlar.
Ve insanlığın bugün atmosfere bıraktığı CO2 akışı frenlenmediği takdirde, önümüzdeki yüzyılda, tüm buzulların eridiği ve üzerinde çok farklı, çok vahşi bir doğa ortamının oluştuğu bir yerkürenin kaçınılmaz olacağını vurguluyorlar.
Şu anda atmosferdeki CO2 miktarı 409ppm, bu miktar her yıl 2-3ppm artıyor ve 500ppm'e doğru koşuyor. Belki bunlar basit birkaç rakam, ama sonuçlar bugün hayal bile edemeyeceğimiz boyutta büyük, tüm buzullar erimiş, okyanus seviyeleri yükselmiş, ülkelerin sahil bölümleri ve kentleri sular atına gömülmüş, yok olmuşlar…
İşte bilim insanlarının ellerinde birikmiş ve devamlı akan verilere dayalı senaryosu bu, senaryonun adım adım uygulamaya dönüşmesinin ortaya koyacağı sorunlar da şunlar;
Bugün büyük nüfusların yaşadığı kıyı kentleri, New York, Miami, Rio, Cape Town, Sydney, İstanbul, İzmir, Mersin… vb. sular altında kaldıklarında, bu kentlerde yaşayan büyük nüfuslar nerelere yerleşecekler, bu kentler kendilerini nasıl yenileyecekler?
Bu yenilemelere ülkelerin ekonomik
gücü yeterli olacak mı?
Yaşamları risk altına girecek nüfus büyüklükleri ne olacak?
Verimli tarım alanları sular altında yok olunca,
dünya insanları nasıl beslenecek?
Biliyorum bu satırları okuduğunuzda, git işine, diyeceksiniz ama, bizden sonraki nesillerimizin yaşamaktan kaçamayacağı acı gerçekler bunlar…
Gelin hiç olmazsa, havaya bıraktığımız ve duman diye tanımladığımız CO2'in sadece sağlığımıza zarar verdiği kavramının dışına çıkalım, bu topraklar üzerinde bizim ve gelecek nesillerimizin yaşamını tehdit eden, edecek olan Küresel Isınma ve İklim Değişikliğinin önde gelen nedeni olduğu, gerçekleriyle yüzleşelim…
Bu satırları okuduktan sonra size 2 sorum var,
Soru1: Geçen hafta Bursa'da, gün içinde hava sıcaklığı, adeta Ağustostaymışız gibi, 37C oldu, acaba küresel ısınma ve iklim değişikliği bu herhalde, dediniz mi?
Soru2: DOSAB yeni yönetiminin programında da Kömürle çalışacak Buhar Santralının, öncelikli proje olarak yer almasını, bu bilgiler ışığında, nasıl değerlendiriyorsunuz?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?