USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Tetova; nam-ı diğer Kalkandelen…

23-10-2017

Balkanlarda dolaşmak insanın eski mahallesini ziyaret etmesi gibi. Arnavut kaldırımlı sokaklar, tek katlı beyaz badanalı evler, narin camiler, çarşılar dükkanlar, eski kahvehaneler, heybetli köprüler sizi adeta geçmişe götürüyor.

Yeşil dağların çevrelediği Kalkandelen, önemli bir ekonomik merkez olmasının yanında iki üniversiteye ev sahipliği yapan ve ülkenin diğer birçok yeri gibi Osmanlının izlerini taşıyan bir şehir.

Kalkandelen, Şar Dağlarının eteğinde, Pena Nehri‘nin etrafında Polog Ovası üzerinde kurulmuş olup, Üsküp‘e 1.5 saat uzaklıkta. Halkın çoğunluğu Müslüman Türklerden oluşmakta. Neredeyse şehirde Türkçe bilmeyen yok. Geleneklerine sıkı bir şekilde bağlı, komşuluk ilişkileri eskisi gibi devam etmekte, evlerin çoğu bahçeli.

Kent içerisinde perşembe günleri namıyla ünlü kadınlar pazarı kuruluyor, kadınlar hem yetiştirdiklerini, hem de el işleri satıyorlar. Şehrin ortasında geçen Pena Nehri üzerine Osmanlı tarafından  dört adet köprü inşa edilmiş olsa da günümüze kadar sadece Alaca Camisinin aşağısındaki Top Köprüsü gelebilmiş. Tarih ve kültür zengini  bu şehri gezmeye ilk önce Alaca Camiinden başlamanızı tavsiye ediyorum.

SEKİZ KÖŞEL TÜRBE

1495 Yılında Hurşide ve Menşure Hanım adlarında iki kız kardeş tarafından yaptırılan camii, 1833 yılında zamanın meşhur muhafızlarından Recep Paşa'nın oğlu Abdurrahman Paşa tarafından yeniden inşa edilerek genişletilmiş. 19. Yüzyılın ilk yarısında Kalkandelen'de görev yapan bu paşaların sanata olan düşkünlüğü, caminin giriş kapısı üzerindeki kitabede ve camii avlusun da bulunan türbedeki mezar taşında da görülmekte. Sekiz köşeli bu türbede, camiyi ilk yaptıran kız kardeşler yatmakta.

Alaca Camii, mimari açıdan tek mekanlı kare planlı bir yapı. Giriş bölümünde üç tarafı açık, üstü mahfil bölümüyle kapalı son cemaat yeri bulunmakta. Camii, dört taraflı çatıyla örtülü olup, daha çok klasik ev mimarisinde kullanılan eski kiremitlere kaplı. Caminin sağ tarafında, 15. yy. da yapılan, oyma taş minare dikkat çekiyor.  
Hikayesine göre üç yüz bin yumurta kullanılarak harcı karılan, dış cephesi dahil muhteşem resimle süslenmemiş tek bir noktası bulunmayan çiçek gibi cami. İçeride tüm peygamber isimleri yer almaktadır. Ayrıca cami içi süslemelerinde İstanbul manzaraları ve İstanbul camilerinin resimleri göze çarpıyor. Rivayete göre yolunu bulup camide en ez üç saat kestirenler bir daha asla kötü rüya görmezmiş.

BEKTAŞİLERİN MERKEZİ

Alaca Camisinin sol tarafında Pena Nehrinin kenarında yapılış beş asırlık bir tarihe tanıklık eden bir hamam karşılıyor sizleri. İlk defa maden suyu ve sıcak kaplıca suyu bir arada kullanılmış burada. TİKA tarafından restore edilmiş olan hamam günümüzde sanat galerisi olarak kullanılmakta.

Kalkandelen’in en önemli yerlerinden biri de Harabati Baba Tekkesi; 1538 yılında Sersem Ali Baba veya Server Ali Baba adlarıyla anılan ve Kanuni Sultan Süleyman’ın hasekilerinden Mahidevran Sultan’ın ağabeyi tarafından kuruldu. Server Ali Baba, Hacı Bektaş Dergahı’na yerleşmeden önce devlet kademesinde beylerbeyi rütbesine kadar yükselmiş bir devlet adamıydı. Tekke adını, Server Ali Baba’nın ölümünden sonra yerine geçen dedelerden Harabati Baba’dan alıyor. Harabati Baba Tekkesi, çeşitli yapılardan oluşan bir tarikat külliyesi. Makedonya’daki Bektaşilerin merkezi olduğu gibi, Bektaşiliğin Balkanlar’daki en önemli yapılarından birisi. Harabati Baba Tekkesi, 22 bin metrekare üzerinde kurulmuş olup toplam dokuz yapıdan ibaret bir külliyeyidir. Bu yapılar; Seyir köşkü, tavla, şadırvan, hambarlar, misafirhane, türbe (dervişhane), mescid, Fatıma’nın evi ve İmam evidir.

TEKKE ve TEDAVİ MERKEZİ

18. asrın sonlarına doğru, Malatya’dan Kalkandelen’e gelen Harabati Baba tarafından genişletilerek bugünkü halini almış. Tekkenin genişletilmesinde ve onarılmasında, dönemin Kalkandelen Serhad Muhafızı Recep Paşa’nın büyük hizmeti geçmiş. Tekkenin vakıflaşıp, gelirleriyle iyi bir duruma gelmesi Kosova Valisi olarak görev yapan Recep Paşa döneminde olur. Hatta Dergahın bulunduğu alanda yer alan ve rengiyle hemen ayırt edebileceğiniz “Mavi Konak” bizzat Recep Paşa tarafından verem hastalığına yakalanan kızı Fatma’nın tedavisi için yaptırılmıştır. Tekkenin temiz havası olan yüksek bir bölgede olması, güneş alması, özellikle verem hastalığının o dönem bilinen en önemli tedavi yöntemlerinden biri olan güneşin daha iyi kullanılması için güneş ışığı geçiren özel renkte çivit mavisi olarak boyandığı ve taş zeminin üzerine yükseltilerek ahşap olarak yapıldığı bilinmekte.

İkinci Dünya Savaşı’na bir Bektaşi tekkesi olarak etkin hizmet vermiş. Tekke 1945 yılında kapatılarak kendi haline bırakılmış.

Terk edilmiş bir durumda olan tekkenin 1967 yılında restorasyonu başlatılmış ve çalışmalar 1971 yılında tamamlandıktan sonra, komünizm dönemindeki bir turistik tesis olarak kullanılmaya başlanmış. Makedonya’da 2001 yılında meydana gelen savaşta Kalkandelen’deki çatışmalarda ateş hattının tam ortasında bulunan bu nadide eser, UÇK nın karargahlarından biri olmuş ve az hasara uğramış. Ciddi anlamda bir restorasyona ihtiyacı olan tekke eski günlerine dönmeyi bekliyor.

Kalkandelen ovasını tepeden gören Şar dağlarının yamacında stratejik açıdan çok önemli bir yerde olan Baltepe Kalesi şehir merkezine 2 km uzaklıkta olup 1800 ‘lü yıllarda Recep Paşanın oğlu Abdurrahman Paşa tarafından yaptırılmış. Tepede bulunan geniş düz alan üzerine çifte duvarlı olarak inşa edilen ve Osmanlı döneminin en sağlam kalelerinden bir tanesi olarak karşımıza çıkmakta. Kale içinden kasabaya ve Prizren yoluna ulaşan, at arabalarının geçebileceği genişlikte ve yükseklikte 4 km uzunluğunda tünel yapılmış. Bu tünelin orta yerlerine ikişer adet tahliye tünelleri var. Kalenin içinde bulunan cami yıkılmış neredeyse kaybolmak üzere.

TRİLEÇE LEZZETİ

Kalkandelen’den 20 dk uzaklıkta bulunan Banya yani Kaplıca fazla bilinmemektedir. Bu kaplıcaların en dikkat çeken özelliği sıcak su, maden suyu ve tatlı suyun yan yana kaynak şeklinde çıkmasıdır. Bilen birinin rehberliği olmadan gidemeyeceğiniz bir yerdedir. Kaynak sularının olduğu yer çeşitli zamanlarda ücretli yapılmaya çalışılmış ama suların kaynağı kesilmiş ve başka yerlerden çıkmış.

Bu kadar yer gezdikten sonra elbet karnınız acıkmıştır. Tetova'da mutlaka börek/burek yemelisiniz. Meşhur Arnavut böreğinin tadını unutamayacaksınız. Yanında strumitsa adlı asitli armut suyunu da denemelisiniz. Tatlı yemek isteyenlerde son zamanlar da meşhur olan Balkanların değişmez tatlısı  trileçeyi bir de burada denemelisiniz. Alaca caminin karşısında bulunan köftecide oldukça iyi.  

Konuşulan her dilin üçüncü veya dördüncü kelimesinin Türkçe olduğu, tarihini tüm sadeliği ile koruyan örf ve adetlerine sıkı sıkı bağlı olan, Müslümanlığını ve Türklüğünü gururla söyleyen, Türk bayrağını görenlerin aşırı milliyetçi veya gayri Müslim olsalar dahi saygıda kusur etmediği, Türkiye’yi her şeyden çok seven cismen küçük ama manen  büyük bir şehirdir, Kalkandelen

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?