Mahkemelerce verilen tazminat veya alacak hukukuna dair kararlar veya borçlandırıcı sözleşmeler , bunların icra takiplerine yansımasını çokça işledik. İcra mevzuat ve teşkilatı mahkeme kararları ile alacak sözleşme ve belgelerine uygulama suretiyle anlam katar.
İcra teşkilatının gücü yoksa tüm karar ve işlemler havada kalır.
İcra takipleri aşamasında ise takip borçlusu bir çok kez kötü niyetle veya sıkıntıdan kurtulabilme adına başka çareler aramakta, hele iflas erteleme konkordato gibi yollar pahalı ve kapalı olunca da genellikle mallarını, mevcudunu hacizden korumak için çareyi bir başkasının adına geçirmekte bulmaktadır.
Bu durumda alacaklı veya vekili malı mülkü muvazaa ile ele geçiren üçüncü bir kişinin mallarını mevcudunu haczetme, dolayısıyla alacağını tahsil edebilmenin çarelerini arar.
Bu çarelerden en başta geleni moda deyimiyle 'ORGANİK BAĞ' kavramıdır.
İcra iflas Hukukuna göre prensipte özetle her koyun kendi bacağınsan asılmalıdır. Yani baba, oğlun borçlarından, ortak diğer ortağın, kadın kocasının borçlarından sorumlu olmamalıdır. Ancak temel prensip bu şekilde olmasına rağmen muvazaa yani danışıklı dövüş denilen hareketlere de hukukun seyirci kalması düşünülemez.
Bu kabilden, haciz esnasında borçlunun borca yetecek kadar malı mülkü bulunmadığında alacaklı tarafın borçlunun danışıklı dövüş suretiyle elinden çıkardığı mallara haciz koyabilmesi ve alacağını bu yolla almasının da yolu açılmıştır.
Örnek bir Yargıtay kararında aynen
şu ifadelere yer verilmiştir.
'Üçüncü kişi borcun doğum tarihinden ve haciz işleminden çok kısa bir süre sonra aynı işhanının .. numaralı dükkanında, borçlu ile aynı konuda ticari faaliyete başlamıştır. İcra ve İflas Kanunu'nun 8. maddesi uyarınca, aksi sabit oluncaya kadar geçerli haciz tutanağı içeriğine göre, haciz sırasında borçluya ait evraklar bulunmuş, borçluya ait telefonun bu işyerine kurulu olduğu tespit edilmiş,.. tarihinde haczedilen malların da bu işyerinde bulunduğu belirlenmiş, dosya içerisindeki bilgi ve belgelere göre, borçluya ait telefonun üçüncü kişinin işe başlamasından bir gün önce borçlu tarafından.. tarihinde üçüncü kişiye devredildiği görülmektedir. Buna göre, borçlu ile üçüncü kişi arasında alacaklıdan mal kaçırmaya yönelik ve danışığa dayalı işlemler yapıldığı, mahcuzların borçlu ile üçüncü kişi tarafından birlikte ellerinde bulundurulduğu, İ.İ.K.nun 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısıyla alacaklı yararına olduğu kabul edilmelidir. Davacı üçüncü kişi tarafından yasal mülkiyet karinesinin aksinin kesin ve güçlü delillerle ispat edildiğinden söz edilemez'
Özetle, borçlu gerçek kişi olsun şirket olsun fark etmez. Eğer mevcudunu muvazaalı bir şekilde 3.kişilere devrettiğine veya 3.kişi adına faaliyet yürüttüğüne dair karineler varsa ki her olayda bu karineler farklı tezahür etmektedir, bu durumda ORGANİK BAĞ varlığı kabul edilerek haciz işlemlerine olanak verilmekte ve alacaklının alacağını elde edebilmesine imkan sağlanmaktadır.
Ancak her zaman olduğu gibi bazı alacaklı veya vekilleri bu ORGANİK BAĞ hususunu kötü niyetle kullanmakta, yetersiz bilgi ve donanımlı icra memur ve uygulayıcıları da işin içine girdiğinde tamamen kabahatsiz üçüncü kişilerin canı yanmaktadır.
Misalen borçlu durumdaki oğlunun , damadının, gelininin borçlarından salt oğlu damadının kartviziti masa üstünde bulundu diye bir şirketin mallarının haczedilmesine olanak sağlanması da bu kabilden temel insan haklarına aykırı sonuçlar doğurmaktadır.
Bu nedenle de icra hakimlerinin yetişmiş olmaları, hukuka uygunluk denetimlerini hassasiyetle yapmaları hayati önem taşımaktadır.
Saygılarımla...
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?