İç hukukumuzda, bir çok sistemde de paralel olduğu gibi, gerçek veya tüzel kişiler kendi menfaatlerini ilgilendiren hususlar için diğer gerçek ve tüzel kişiler veya kurumlar aleyhine adli veya idari yollara baş vurabilir, dava ve şikayet haklarını kullanabilirler savunmalarını yapabilirler.
Kişilerin kendi dava veya adli, idari başvurularının bir başkası vasıtasıyla yaptırılmasına ise kısaca 'temsil' diyoruz.
Bir Avukata vekaletname verilmesi suretiyle temsil edilme gibi.
Temsil bu noktada ikiye ayrılıyor.
İradi ve Kanuni temsil.
İradi temsilde, az evvel belirttiğimiz avukata vekaletname verilerek temsil yetkisinin kullanılması , kanuni temsilde ise kişinin iradesi dışında gelişen nedenlerle kişinin dava ehliyetinin olmaması , onu bir başkasının temsil etmesi zorunluluğu hali söz konusu.
Yaşlı ve ayırd etme yeteneği çokça azalmış kişiye eşinin-oğlunun vasi atanması, bir şahsa veya şirkete mallarını yönetme, şirketi idare etme anlamında kayyım atanmış olması gibi halleri örnekleyebiliyoruz. Yine taraf ehliyeti ve dava ehliyeti de hukukta ayrı kavramlar.
Konuyu dağıtmamak için bir başka yazımıza bırakalım.
Bahsedilmeden geçilmez tabi, bir Baro'ya kayıtlı avukatlar dışında kişiler, borçlar kanununa göre vekil tayin edilebilir ancak vekaletnamelerinde dava açma ve takip etmek için açık bir yetki bulunsa bile vekil sıfatıyla dava açamazlar ve takip edemezler.
Davada vekil olamayacak bu kişilerin davaya vekalet ehliyeti de yoktur.
Bilginin , teknolojinin çığ gibi büyüyüp sarmaladığı bu devirde bırakınız sıradan vatandaşları, avukatların dahi her alanı tek başlarına takip edebilmeleri artık mümkün değil.
İlerleyen zamanda kişilerin, şirketlerin hak kaybına uğramamaları adına belirli davaları ancak avukat vasıtasıyla açabilmeleri mutlaka ve haklı biçimde gündemimize yerleşecektir.
Bu gerekli bilgi ve izahatların ardından tekrar ana konumuza ve başlığa dönersek, Kendi haklarını koruyamayacak durumda bulunan kişiler için vasi tayini gerekmeksizin bir başka kişinin onun adına dava açıp yürütemeyeceği hukukumuzda tartışma konusu.
Yargıtay'ımız bu tartışmada dava açılabileceği görüşünde.
Misalen akıl sağlığı yerinde olmayan oğlu adına babasının acele hallerde dava açabileceğini, gerekli tedbir kararlarının verilebileceğini, mahkemenin eş zamanla açılan vasi tayini davasını bekleyebileceğini, babanın oğluna vasi tayini sonrasında ise vasi tayin edilen baba veya üçüncü kişinin vasi tayin eden hakimden 'husumete izin belgesi' aldıktan sonra açılmış bulunan davanın devam edip karara bağlanabileceğini belirtiyor.
Bu görüş ve karar pratikte bir çok kapıyı açabilecek bir çilingir görevi görüyor.
Zira, kumara bulanmış oğul, evlilik vazifelerini kötü alışkanlıklarla yitirmiş eş, akıl sağlığı ağır demans ve alzheimer hastalığı gibi rahatsızlıklarla yerinde olmayan yakın akraba hatta komşu için dahi yani ancak onun açabileceği bir miras, tapu davası gibi davaları üçüncü kişi hem de avukat tutmadan dahi açabiliyor.
İşe yaraması dileklerimle.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?