USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Sadece sanayide değil, yaşamda da YEŞİL DÖNÜŞÜM ZAMANI (3)

01-07-2024

Kent yaşamından doğaya kaçarak, doğanın içinde temiz havayla ciğerlerimizi doldurmak istiyoruz. Bazen çevremizdeki kalabalık bizleri yoruyor, bazen de kalabalığın ürettiği sesler dayanılmaz oluyor. Ama 20-30 yıl sonra insanları neler bekliyor, oluşacak koşullar bugünleri mi aratacak? Gelin yine bilim insanlarına kulak verelim;

Uzun süredir üzerinde çalışıyorlar bu sorunun cevabını bulmak için, sonuçta ulaştıkları nokta insanlık için bir kara leke gibi görünüyor ufukta. Yolumuza bugünkü koşullarımızda devam edersek 2075 yılında insanlık yaşamına yetecek kaynak kalmayacak, diyorlar ve de her yıl ‘’Kaynak Aşım Günü’’ diye bir anmada bu kara lekeyi önümüze seriyorlar.

Dünya nüfusu hızla artıyor ve bugün bile yarısı kentlerde yaşıyor. Kentleşmenin hızla büyümesi tarım alanlarının yok oluşu üzerindeki baskıyı artırıyor. Biz bu yok oluşu verimli Bursa Ovamızda yaşıyoruz. Bir an için İklim Değişikliğini unutalım, ama önümüzde hızla artan dünya nüfusunun yerleşim alanları büyüyor, karşılığında onları doyuracak tarım alanları küçülüyor ve de onların yaşam yakıtı gıda üretimi kısıtlanıyor, aynı Bursa’da olduğu gibi. Bu kısıtlama bir de iklim değişimiyle gıda üretiminin azalmasıyla derinleşiyor, tarım ve hayvancılığın veriminin düşmesi gıda açığını büyütüyor.

Evet, İklim Değişikliğinin oluşturduğu değişik hava koşulları tarımsal üretim üzerindeki baskısını artırıyor. Kuraklık kadar aşırı yağışların da etkisiyle, tarım ürünlerinde hem bozulmalar oluşuyor, hem de üretim verimi düşüyor. Bir yıl bir üründe çok büyük bolluk yaşanırken, ertesi yıl kıtlık yaşanıyor. Bu nedenle havzanın yapısına uygun, uzun vadeli üretim planlaması önem kazanıyor, özellikle tarımsal sulamada verimli sistemlerin uygulamaya sokulması önem kazanıyor.

Dünyada tarım, küresel baskılar altında yapılıyor, İklim Değişikliği ve toplumlar arası çatışmalar, ekonomik krizler tarımın, dolayısıyla gıda sisteminin işleyişini etkiliyor. Bunu dünyada açlıkla mücadele eden insanların sayısıyla ölçüyoruz. 2019 yılında yaşanan pandemi sonrasında, gıdaya erişemeyen insanların sayısında 122 milyon artış oldu, bu tecrübe insanlığı geleceğin gıda güvenliğini sağlam temeller üzerine oturtmaya yönlendirdi, gıda tedarik zincirlerindeki kayıpları en aza indirmek ve kullanımdaki israfı önlemek üzerinde çalışmalar başladı. Yapılan araştırmalar 100 birim ürünün ortalama 40’ının yok edildiğini gösteriyor, işte bu israfı önlemek bugünkü açlık sorununun ortadan kalkması anlamına, geliyor. Peki, bu savurganlığı geleceğin iklim koşullarında yapmamız mümkün mü? Bir taraftan nüfus artıyor, bir taraftan doğal kaynaklar azalıyor. Çözüm ararken daha az ile daha çok nasıl üreteceğiz, sorusunun cevabını bulmalıyız, kullanımda da israftan uzaklaşmalıyız.

Aslında yok olan gıda değil sadece, enerji, su, çiftçinin emeği de yok oluyor. Bu israf sadece evlerde olmuyor, otellerde, lokantalarda, tarlalarda oluyor. Lokantalarda boşalan masalar üzerindeki tabaklarda kalan yemek artıklarını her gördüğümde, dünyada bu artıkları bile yiyemeyen milyonlarca insan olduğunu düşünürüm, yiyebileceğiniz kadar yemek ısmarlamak ve de tabağınızı son lokmasına kadar boşaltmak gerekli, aksi israf değil ama kayıp, hem de doğa kaynaklarının kaybı.

İşte bu tür yok oluşların da önlenmesi için hem çiftçilerimizin, hem insanlarımızın doğru bilgilendirilmeleri önem kazanıyor, daha verimli üretim yapma yollarını çiftçilerin öğrenmesi ve de büyük emeklerle üretilen gıdaların çöpe gitmemesi de önemli oluyor.

Bugün köylerden kentlere göçün hızlanmasıyla tarım alanlarındaki insan kaynağımız da küçülüyor, çiftliklerdeki yaş ortalaması 55’i geçmiş durumda. İşte bu nedenle gençlerin gelişen tarım teknolojileri öğrenmelerini sağlayacak eğitim organlarının geliştirmesi önem kazanıyor. Bursa’mızda bu anlamda güzel bir örneğimiz var, hem tarihi bir örnek, Osmanlı döneminde kurulan Ameli ve Nazari Hüdavendigar Ziraat Mektebi, burada eğitim gören gençlerin, tarlaları, seraları, kümesleri, her türlü tarım aletleri var, uygulamalı tarım eğitimi alıyorlar. Aslında bu okul ağırlıklı olarak çiftçi çocuklarına tahsis edilmeli, tatil günleri kendi tarlalarında çalışarak okulda öğrendiklerini ve de yeni bilgileri, büyüklerine de aktarmalı. Ve de bu tür okulların, hem tarım hem de hayvancılığın yoğun olduğu bölgelerimizde çoğaltılması hem verimimizi artıracaktır, hem de çiftçimizi zenginleştirecektir…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?