USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

ÖNCE DÜN, SONRA BUGÜN - İŞTE İSRAİL GERÇEĞİ!

15-10-2023
  1. İSRAİL

https://teoridergisi.com/sites/default/files/yazi-makale-gorselleri/2019/May%C4%B1s/israel.jpeg

Direkt konuya geçmekte sakınca görmüyorum. İsrail Filistin Savaşı, komple teorileri, arkasındaki güçler, Üçüncü Dünya Savaşı mı çıkıyor sorularının tam ortasında Güzel Ülkem Türkiye’m.

Bugün hakkında doğru analizler yapabilmek için, aktörlerin geçmişini iyi bilmek gerektiği kanısıyla ilk önce İsrail’in kabaca geçmişini yazmak istedim.

Bakalım, İsrail ne zaman kurulmuş, Amerika bu işin neresinde, Rusya ne alaka. Ortadoğu’ya bahar gelmiş mi çiçekler açmış mı başlayalım.

Sonrasında bugüne bir bakalım, neler olmuş, bugün neler oluyor.

ÖNCE DÜN, SONRA BUGÜN!

Tarihler 2 Kasım 1917’yi gösterdiğinde İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, Siyonist lider Rotschild’e son derece nazik ve istekli bir mektup yazıyor. Mektubun bir amacı var, o da Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak.

Tam da bu dönem İngiltere Suriye’yi yeni fethetmiştir.

Bu mektup İsrail’in kuruluş yapılandırmasının mihenk taşıdır.

Hemen tabi, bir yıl sonra Fransa, hemen ardından İtalya İngiltere’nin isteğine destek vermiştir.

Amerika bildiğiniz gibi insan haklarına saygılı, dünyamızın barışı için çabalayan, verdiği tüm sözleri tutan, kocaman bir ülke. Eksik kalır mı kalmaz.

Hemen 1918 yılının Ekim ayında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Thomas Woodrow Wilson Ortadoğu’da bir İsrail devleti kurulmasını desteklediklerini açıklamışlardır.

Hepsi iyi niyetle tabi. Aklınıza kötü bir şey gelmesin. Filistin’e kan kusturmak, çocukları katletmek, Ortadoğu’ da bir Yahudi güç kurarak kendi uyduları olarak kullanmak filan değil!

Peki, o zaman Güzel Ülkem Türkiye’m ne durumdaydı. İsrail devleti kurulsun mektupları yazılırken, dönem ismi Osmanlı Devletiydi elbette. Yorgun ve güçsüz tanımını üzülerek yapıyorum.

İngiltere tabi yine, çok duygusal ve romantik, Osmanlı’nın bu kadar yorgun olmasına kıyamamış olacak ki, Fransa ile gizli bir anlaşma yapıyor. Bu anlaşmanın adı Sykes- Picot anlaşması. Önemi ise, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’daki topraklarını gizlice paylaştıkları yazışmaları içeren bir anlaşma olmasıdır.

Tamamen iyi niyetle. Kıyamamışlar işte, Birinci Dünya Savaşı sırasında bile Biz’i düşünmüşler. Yorgunuz, zorlanmayalım diye.

Bende nerde kaldı diyordum kim mi Rusya. Hani şu İlkokul tarih kitaplarımızda amacı sıcak denizlere inmek olan Rusya.

Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’daki topraklarını parçalamayı öngören bu gizli anlaşmaya sonradan Rusya da katıldı ve hatta onayladı; ama Rusya, ülkesinde rejim değişikliği olması üzerine, bu gizli anlaşmayı açıkladı.

Tarihler 14 Mayıs 1948 yılını gösterdiğinde, Ortadoğu’da bir Yahudi devleti olan İsrail kurulmuştur.

Günümüzde Dünya’daki Yahudilerin %42’si İsrail’de yaşamaktadır.

İnsan haklarına saygılı, dünyamızın barışı için çabalayan, verdiği tüm sözleri tutan, kocaman bir ülke olan Amerika Birleşik Devletleri sonraki yıllarda İsrail’in Ortadoğu’daki ülkelerle arasında köprü olmuş ve desteğini her zaman göstermiştir.

Nihayetinde Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu’da kurulması istenen Yahudi Devleti İsrail, İkinci dünya Savaşı sonrasında kurulmuştur ve Avrupa Ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletlerinin desteğini almıştır.

  1. İSRAİL’İN DOĞUM YILLARINDA VE SONRASINDA DÜNYA

https://dunyalilar.org/wp-content/uploads/2022/08/capitalism_kapitalizm.jpg

Yıl 1950, tam İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemdir. Sıcak savaş bitmiş, ülkelerin toparlanma süreçleri, kritik planlar sessizliğinde iki süper güç doğmuştur.

Birisi İnsan haklarına saygılı, dünyamızın barışı için çabalayan, verdiği tüm sözleri tutan, kocaman bir ülke olan Amerika Birleşik Devletleri, diğeri ise İlkokul tarih kitaplarımızda amacı sıcak denizlere inmek olan Rusya.

Şu şekilde ifade etmek de yanlış olmaz. Bir tarafta kapitalizm yani Amerika.

Diğer tarafta komünizm yani Rusya.

Kapitalizm neydi kısaca hatırlayalım; ekonomik politikalarda devlet müdahalesi olmaz ve birey ön planda tutulur. Daha anlaşır halinde, bencillik, sömürü. Daha da açık ifadesiyle kast sistemi. Çok duyarız ya kast sistemi. Havalı havalı kullanılır.

Gökyüzüne erişen camdan gökdelenlerde yaşayan insanların pahalı elbiseleri ile lüks arabalarına binerken, tam da aynı sokakta çöpün oralarda, eski elbiseler içinde yiyecek arayan çocuklarımızı fark etmeden geçip gitmesidir. Kast sistemi. Yani zengin daha zengin olurken, yoksul daha da yoksul olur. Sömürülür ve hatta ölebilir.

İnsan haklarına saygılı, dünyamızın barışı için çabalayan, verdiği tüm sözleri tutan, kocaman bir ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nin tüm Dünyada uygulamaya çalıştığı sistem budur.

Komünizm neydi, onu da hatırlayalım. Ekonomik politikalarda devlet müdahalesi olur. Sosyal devlet ön plandadır. Açı doyurur, çıplağı giydirir. Çalışma en az düzeyde. Kocaman kocaman gösterişli evler yoktur. Bir dairenin bir odasında bir aile, diğer odasında başka bir aile kalabilir. Kimse çok zengin değildir. Kimse çok fakir de değildir.

Bizim ilkokul tarih kitaplarımızda amacı sıcak denizlere inmek olan Rusya da tüm dünyada bu sistemi uygulamaya çalışır.

Bu iki uç düşüncedeki iki ülke Dünyayı etkisi altına almak için birbirleriyle hep sessiz savaş halinde olmuşlar; ama ülkelerinin çıkarları içinde bir taraftan ticaret hayatlarına devam etmişlerdir.

Tam da bu noktada Avrupa zaten bildiğiniz üzere Amerika yanlısı politikalara destek vermiştir, Çin de Rusya’nın politikalarını destek vermiştir. Gelelim Ortadoğu’ya.

Ortadoğu neden önemli. Şimdi iki tane güç var. Amerika ve Avrupa kapitalizm istiyor, yani sömürü. Yani hammadde ihtiyacı var.

Rusya ise komünizm; ama destekleyen ülke sayısı oldukça az.

Ekonomi boyutuna baktıktan sonra bir de asıl meseleye bakalım. İslamiyet rahatsız ediyor. Bu kadar Müslüman toplulukların barış içinde yaşaması ister komünizm olsun ister kapitalizm olsun rahatsız ediyor; çünkü büyük bir kitleyi kontrol altında tutmak zordur. Baktılar olmuyor, bölmeye karar verdiler.

Böl- yönet çokça duymuşsunuzdur. Bir bahane ile Ortadoğu’da bir ülkeye girerler. Bu bahane o ülkeye demokrasi getirmek olabilir, insan hakları olabilir, huzur getirmek, barış getirmek olabilir; en sonunda da sırayla tek tek parçalayarak, kendi istedikleri gibi hem yeraltı zenginlerine çökerler, hem kendilerince Müslüman bir ülkeden sırayla kurtulurlar.

Sonuç olarak yıl 1990 zamanlarında kapitalizm-komünizm savaşı, kapitalizmin zaferi ile sonuçlanmıştır. Yani Amerika, Avrupa dünyayı tek bir ekonomik sistem ve kültür altında toplamayı kısmen başarmışlardır.

Dikkatinizi rica ediyorum, kültür dönüşümü de kapitalizm sisteminin bir parçasıdır. Kültür ile inanç ise iç içedir. Kapitalizmi destekleyen ülkelerdeki insanlar gibi giyineceksin, yaşayacaksın, onların yediği içtiği şeyleri yiyip içeceksin ki kazansınlar, daha da zengin olsunlar.

Önemle belirtmek isterim. Kapitalizm ne zaman zafer kazanmıştı. 1990 yılında. Tam da o zaman 1990 yılında reklamlar, televizyonlar, radyolar, basın yayın aracılığı ile insanlar siyasetten uzaklaştırılmış, eğlenceli bir dünya oluşturulmuş, insanların boş zaman yönetimi bile ticaret odağı haline gelmiştir.

Bunlar tesadüf değildir. Bugün sosyal medyada milyonlarca insan boş zaman geçirip eğlendiğini düşünürken, aslında birileri daha da zengin olmaktadır. Gösterişli alışveriş merkezlerinin mimarisi, otobüs duraklarındaki afişler, magazin gündeminin oluşturulması, birey ve özgürlük temalı söylemler iç içedir ve asla hiçbiri tesadüf değildir.

Avrupa ve Amerika insanı gibi yaşadıkça, onlar gibi giyindikçe, onların sevdiği şeyleri yedikçe içtikçe, yani onlara Pazar alanı olabildiğin sürece sorun yoktur. Çünkü onların fabrikalarında üretilenler için bir Pazar alanı olursunuz.

İslamiyet, bencilliği ve sömürüyü reddeder. Ben değil biz vardır. İslam özünde insan sevgisi barındırır. Ayrımcılık yoktur.

Kapitalizm ve İslamiyet’in taban tabana bu kadar farklı olması, Ortadoğu’yuda kritik önemli bir hale getirmiştir. Stratejik olarak tam da bu ayrımların ortasında kalan Güzel Ülkem Türkiye’m barış politikaları ve denge siyaseti ile süreci bugünlere kadar yönetebilmeyi başarmıştır.

  1. İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYAMIZIN BARIŞI İÇİN ÇABALAYAN, VERDİĞİ TÜM SÖZLERİ TUTAN, KOCAMAN BİR ÜLKE OLAN AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ!

 

Hemen önemle belirtmek isterim ki, İkinci Dünya savaşı biter bitmez, tam da İslam topluluğunun ortasında 1948 yılında Yahudi devleti İsrail kurulmuştu.

Tam da o sırada Soğuk Savaş dönemiydi. Amerika ve Rusya stratejik planlar ile dünyaya kendi politikalarını uygulamak istiyordu.

Ortadoğu açıklandığı üzere Amerika’nın kapitalizmi ile taban tabana zıttır. Gerek kültürel yapısı, giyimi, yediği içtiği, şeriatı derken Amerika Ortadoğu’da istediği gibi ürettiği malları satamaz, Ortadoğu’nun sermayesini dilediği gibi kullanamazdı.

Dünyayı küçülterek tek merkez etrafında toplamaktır aslında amaç. Dikkat ederseniz oldukça başarılı yönetilmiştir. Bugün teknolojinin yardımıyla küreselleşmenin kanatlarında hepimiz aynı şeyleri yer içer, aynı filmleri izler, aynı tarz kıyafetler giyer olduk.

Bu sisteme uyum sağlayamayan Amerika ve Avrupa’nın politikalarına hizmet etmiyor demektir ve bunlar büyük kitleler halinde iç içe yaşayamazlar.

Bunun için tam da 1948 yılında Müslümanların arasında bir Yahudi devleti İsrail kurulmuştur.

Aynı yıl İkinci Dünya Savaşından çıkan Avrupa ülkelerine Marshall Yardımı verilmiştir. Ney peki bu yardım. Amerika, bir miktar parayı ülkeye veriyor, al sen toparlan diyor ama toparlanırken de benim fabrikalarımda üretilen ürünlerden alacaksın diyor. Yani sana para veriyorum; ama bana harcayacaksın diyor.

Yakın yıllar hemen yine 1956 yılında Amerika ne yaptı, Ortadoğu’da bir doktrin yayınladı. İsmi ise Eisenhower Doktrinidir.

Kısaca nedir, Ortadoğu’da Mısır. En kritik aktörlerden biri elbette. O dönem Süveyş Kanalı Krizi çıktı. Mısır kanalı kendisinin ilan etti. Kabaca böyledir. Bu bunalım esnasında Rusya daha çok güç kazanmış, batılı devletler de güç kaybetmiştir.

O esnada Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı John FosterDulles, İngiliz Başbakanı Antony Eden’e şunları yazmıştır:

’Eğer Mısır’a karşı bir harekat yapılacaksa, Suriye’yi de düşünmeliyiz.’’

Neden peki, ne anlama geliyor bu. Hazır Mısır’ı tasfiye etmişken sırada Suriye var demektir. Bakın Yıl 1956.

Neden; çünkü Suriye Filistin’i destekledi. Neden; çünkü Suriye İran’la güçlü ilişkilere sahipti. Neden; çünkü Suriye İsrail’in güvenliğini sağlayacak ortamın önündeki engeldi.

İsrail’in kuruluş amacına hizmet edebilmesi için Suriye ve Mısır’ın tasfiye olması gerekiyordu. Nitekim, İsrail Amerika için enerji çıkışı ve akışı için de önemliydi.

Amerika ise Rusya daha fazla güç kazanmasın, komünizm yayılmasın diye bu doktrini yayınlayarak; Ortadoğu ülkelerine askeri ve ekonomik yardım vaadinde bulunmuştur.

Bunlar tesadüf değil elbette.

Hem bu yardımlar ile Rusya’nın yayılmasını önlemeye çalışıyor, hem de kendine çekebildiği kadar güç çekmeye çalışıyor.

Bu esnada birçok uluslararası kuruluşlar oluşmuştur. Hem Rusya ve onu destekleyen ülkeler tarafından. Hem de Amerika ve onu destekleyen ülkeler tarafından.

Ne oldu sonra, 1990 yılında Amerika yani kapitalizm Rusya’ya yani Komünizme karşı zaferini ilan etti.  Her yerde Amerikan insanı ne yer ne içer onların reklamları, onlara özendirici filmler, afişler derken hızlı bir kültürel dönüşüm hedeflendi. İnsanlar adeta büyülenmiş gibi kendi istekleri ile bu sisteme yavaş yavaş kaydırıldı.

Berlin duvarı yıkıldığında, her yerde Cocacola afişleri vardır, dönem filmlerini izleyenler, o dönemleri yaşayan büyüklerim hatırlar.

Tam da 1990 yılı ne oldu, ne oldu, Ortadoğu iyice karışmaya başladı. Irak Kuveyt’i işgale başladı. Sonraki yıllarda Amerika ne yaptı peki?

Vay efendim ırak’a barış getireceğiz huzur getireceğiz diye Irak’a asker çıkardı. Harekatın ismi bile Huzur Operasyonudur. İnanırsan tabi!

Asıl önemli olan sonra ne oldu, Amerika İkiz Kuleler Saldırısına uğradı. İstihbaratın haberi vardı yoktu halen konuşulur; ama günümüz İsrail- Filistin konusuna çok benzer.

O dönemler saldırıyı yapacak uçağa kadar Amerka’ya haber verildiği net bir şekilde söylenmiştir. Amerika kabul etmez. Nitekim, bu bir terör saldırısıdır diye NATO’un etki alanını genişletip, sonrasında da kendinde hak görerek ikiz kuleler saldırısının yapan Afgaristan’ı işgal etti.

Hemen akabinde çok dikkatinizi rica ediyorum, yıl 2010. Yer Tunus. Yine bir Ortadoğu. Önemle belirtiyorum.

26 yaşında Muhammed Buazizi isimli genç,  işsiz bir bilgisayar mühendisiydi. Arabasına doldurduğu meyve ve sebzeleri satarak geçinmeye çalışıyordu.

Bir gün zabıtalara direnen Muhammed tokat yedi. Yediği tokat üzerine de 17 aralık 2010 tarihinde valilik önünde kendini yakarak hastaneye kaldırıldı. 4 ocak 2011 tarihinde de öldü.

Halk isyanları kitleler halinde Tunus’ta büyüdü ve 33 yıllık Tunus iktidarı devrildi.

Önce Tunus, hemen ardından Tunus’taki olaylardan galeyana gelen Mısır’daki halk 30 yıllık lideri Hüsnü Mübarek’i devirdi.

Önemle belirtmek isterim, bitmedi, hemen ardından Bahreyn ve Yemen karıştı. Hemen sonra Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinden cesaretle Suriye karıştı.

Ne oldu, bakın 1956 yılında Mısır ve Suriye için yapılan planlar 2010'lu yıllarda gerçek oldu. İsrail’in önündeki en büyük engel neydi? Mısır ve Suriye. Neden peki; çünkü Suriye Filistin’i destekliyordu.

Filistin’den önce Suriye’nin karışması tesadüf olabilir mi? Elbette hayır.

Önce Filistin’i destekleyen güç ortadan kaldırıldı, İsrail’e yol açıldı. Adına da Arap Baharı dediler. Neden; çünkü Araplarda demokrasi yok, barış yok, insan hakları yok. İsrail’in böl-yönet misyonu teker teker gerçek olmaya başladı.

Ortadoğu; ufalanan, kolay yönetilebilen birer kaynak konumuna getirilmeye başlandı. Çok hızlı oldu, çok yakın geçmiş zaman.

Tesadüf mü? Elbette değil.

Irak’a huzur operasyonu adıyla girdiler, hani nerde huzur?

Suriye’ de çiçekler açtı mı? Arap Baharı ya? Kaldı mı Suriye?

Önemle belirtmek isterim ki Amerika’nın ikiz kuleler saldırısına izin verip, karşılığında o bahaneyle işgal etmesi ile bugün İsrail’in Filistin tarafından yapılan saldırıya izin verilmesi ve hemen Filistin’in işgal çabası ne kadar da benzerdir.

Tesadüf mü değil elbette. Bugün de Mısır tarafından İsrail’e bu saldırı haber verilmiştir. Ve İsrail istihbaratının haberinin olduğu Amerika tarafından söylenmiştir.

Velhasıl, ne Amerika insan haklarına saygılı, Dünya barışı için çabalayan bir ülke, ne de İngiltere duygusal ve romantik olduğu için gizli planlar içeren mektuplar yazıyor. Plan başka. Sırada kapitalizmin zaferini Ortadoğu’da taçlandırmak var. Rusya için ise konu kapanmamıştır. En kritik zamanda hamlesini yapacaktır.

Bu mesele sadece Filistin ile sınırlı değil elbette.

Sözün özü, önce kabaca dünü anlatmaya çalıştım ki, bugünü daha net görebilelim.

Önce Dün, Sonra Bugün!

 

 

 

 

 

 

 

                                                                

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?